20 Ocak 2008 Pazar

CINEMA 4D Release 8

CINEMA 4D Release 8 Release 8 yüklemek için tıklayınız

3D animasyon, özel efekt, karakter modelleme ve render alanında profesyonel kullanıcılara hitap eden Cinema 4D, yüksek performansından dolayı yakında broadcast yayıncılık ve film endüstrisinin başucu programı olabilir

Maxon Computer tarafından üretilen Cinema 4D pratik olmasından dolayı çok hızlı bir şekilde animatörler tarafından benimsendi ve bir çok projede kullanılmaya başlandı. Film endüstrisi tarafından da çok yakından tanınan Cinema 4D özellikle Spiderman (örümcek adam) filminin bazı efektleri için kullanılmasıyla da gündeme geldi ve isminden oldukça söz ettirdi


Maxon, Cinema 4D�yi bu alanda lider konumda bulunan 3D Studio MAX, Maya ya da LightWave�e rakip olarak piyasaya sürmedi. Firmanın böyle bir iddiası yok. Çünkü her 3 programda kendisinden istenilen işlemleri ve render metodunu kendi teknolojisini kullanarak gerçekleştiriyor.

Örneğin Cinema 4D 8, animasyonların render sürecinde ilginç bir şekilde titreşimi ortadan kaldırabiliyor. Bu titreşim olayı 3D dünyasında özellikle animasyon işlemleri sırasında oldukça sinir bozucu bir durumdur. Hatta bir çok animatör teknolojinin bu konuda oldukça yetersiz olduğundan yakınır. İşte Cinema 4D 8 bu soruna biraz olsun (bir çeşit farklı tarama yöntemiyle de olsa) çözüm getirmiş sayılıyor.

Bir diğer önemli konu zekice tasarlanmış arabirim. Zira bu arabirim sayesinde tüm tasarım işlemlerini son derece anlaşılabilir bir ortam içinde ve istediğiniz araçlara kolay ulaşarak yerine getirebiliyorsunuz. Açıkcası program kolay öğrenilebilir yapısından dolayı 3D tasarıma çekingen yaklaşanları bile kolayca etkisi altına alabiliyor.

�Network Rendering� modülü tarafımıza gönderilmediği için bu özelliği test edemedik. Bilmeyenler için hemen açıklayalım; Network Rendering özelliği TCP/IP protokolünü kullanarak çalışmanın render sürecini ağ üzerindeki diğer bilgisayarlara paylaştırabilen bir uygulama. Bu modül sayesinde örneğin, 1 saat sürecek bir render işlemi ağ üzerindeki diğer bilgisayarlara paylaştırılarak yarım saat ya da daha düşük oranlara indirilebiliyor. Cinema 4D hem Windows hem de Macintosh ortamlarında çalışabilen bir yazılım. Biz test aşamasını yüksek performanslı bir PC ile gerçekleştirdik. Dolayısıyla burada yer alan bir takım sonuç ve görüşler Macintosh sistemlerinde farklılıklar gösterebilir.


3D dosya formatlarıyla da uyumlu olan program 3D Studio, Direct 3D, Illustrator, Lightwave, VRML1, VRML2, QuickDraw 3D, shockwave 3D ve DXF formatlarındaki dosyalarla da sorunsuz çalışabiliyor. Ayrıca browser özelliği sayesinde proje içinde yer alan bütün nesnelere çok daha kolayca müdahale edebiliyorsunuz. Etkileşimli poligon ve point modelleme araçları ile nesneleri dilediğiniz gibi şekillendirebilir, Bend, twist, bulge, melt, wrap, explosion gibi gelişmiş deformasyon araçlarıyla da sonuca ulaşabilirsiniz. NURBS kontrolleri de modellemelerinizde size cok yardımcı olacak fonksiyonları içermektedir. Array, boolean, instance, metaball gibi modelleme araçlarıyla da nesneleri kopyalayabilir, bir nesneden diğerini çıkartır veya toplayabilirsiniz.

Özellikle özelleştirilebilir menü, buton ve kısayollar farklı meslek guruplarındaki kişiler için büyük kolaylıklar sağlayabilir. Örneğin modelleme yapmak isteyen bir kişi kullanmayacağı kısayol ve butonların yerine daha fazla kullanacağı kısayol ve butonları tanımlayıp, ekranı kendi isteğine göre özelleştirebilir. Bu da daha verimli bir çalışma alanı ve daha rahat bir ekran hakimiyeti demektir. Cinema 4D bir animatörle bir tasarımcının ayrı arayüzler kullanabilmesine olanak sağlıyor. Bu benzer programlarda bulunmayan bir özellik. Programın güçlü yanlarından biri de güçlü ışıklandırma efektleridir. Yapmış olduğumuz testlerde bu efektlerin gerçek atmosferi yansıtma başarısı bizi oldukça etkiledi. Örneğin çalışmalarınızda Omni, Distant, Spot round / square, parallel, parallel spot round / square tubes, area lights gibi farklı ışık kaynakları kullanarak ilginç ve şaşırtıcı mekanlar elde edebilirsiniz.

Cinema 4D bu konuda çok esnek. PC işlemcileri ve ekran kartları için zor işler sınıfında olan bu tip efekler Cinema 4D�nin profesyonel hesaplama algoritması sayesinde daha hızlı ve düzgün bir şekilde çalışmaya adapte ediliyor. Örneğin, Caustics, volume caustics efektleri sayesinde ışığın yüzeylerdeki yansıma, yayılma ve geçirgenlik etkilerini gerçek mekana olduğu gibi nesne üzerine yansıtmanız bu program ile gerçekten çok kolay� Gölgelendirme işlemleri için ise başlı başına bir yazı hazırlamamız gerekiyor çünkü bu konuda gerçekten çok güçlü araçlara sahip. Soft, hard, area gibi gölgelendirme tipleri daha gerçekçi projeler için kesinlikle gözardı edilmemesi gereken özellikler. Bir diğer önemli özellik ses kullanımı; Cinema 4D ile hazırladığınız projelerde mono, stereo, DTS 5.1,DDS eX 6.1,SDDS 7.1 ses düzenlerini destekleyen efektler hazırlayabilirsiniz. Cinema 4D içeriğinde bulunan yardımcı fonksiyonlar sayesinde animasyon hazırlamayı da oldukça kolay hale getiriyor.

Hazırladığınız animasyona istediğiniz kadar kamera koyabilir, değişik açılardan görüntü alabilirsiniz. Scene motion blur ile sahnenin tümü için kamera efekti, Object Motion Blur ile nesne için kamera efekti hazırlayabilirsiniz. Timeline penceresinden hazırlamış olduğunuz projede kullandığınız bütün nesneleri ve onların hareketlerini görebilir herhangi bir andaki (frame veya saniye) istediğiniz noktada müdahale edebilirsiniz. Formula fonksiyonu yardımı ile matematiksel formüllerden animasyonlar oluşturabilirsiniz. Cinema 4D Release 8 kullanıcının tercihlerine göre satın alabileceği yedi adet modül ile birlikte geliyor. Bunlar, MOCCA, Advanced Render, Thinking Particlei, PyroCluster, Net Render, Dynamics ve BodyPaint 3D. Bu modüllerden özellikle BodyPaint 3D , üç boyutlu objelerin giydirilmesi konusunda harikalar yaratıyor.Vücut modellemelerinde, örnegin bir yaratık modelinin giydirilmesi sırasında karşılaşılan zorlukları BodyPaint ile rahatlıkla çözebilirsiniz.

Dynamics modülü, yer çekimi, eğim, rüzgar, dış etkiler, etki-tepki gibi fizik kanunlarına dayalı olayları objelere uygulamanızı saglıyor. Örneğin plastik topa vurulduğu anda oluşan esnemeyi, Dynamics eklentisiyle çok kolay yaratabilirsiniz. Advanced Render ise özellikle ısıklandırma konusunda öne çıkıyor. Alan derinliği, objelerden yansıyan ışıklar, gölgelendirme işlemleri ve ışık kırılmalarını gerçeğe yakın şekilde render edilmesini sağlayan Advanced Render profesyonellerin kesinlikle vazgeçemeyeceği bir eklenti. Cinema 4D, standart paketin yanı sıra iki adet alternatif paket sunuyor. Bunlardan Cinema 4D XL, MOCCA, Advanced Render, Thinking Particles, PyroCluster ve Net Render modüllerini içeriyor ve üç kullanıcı ağ üzerinde programı çalıştırabiliyor. Cinema 4D Studio ise tüm modülleri içeriyor ve sınırsız kullanıcılı NET paketi içeriyor.

Sonuç olarak; Cinema 4D profesyonel kullanıcılar için hazırlanmış başarılı araçlara sahip kalite düzeyi gerçekten yüksek bir program. Özellikle hızlı �network rendering� sistemi ve gerçekçi yüzey efektleri tüm kullanıcılar tarafından oldukça beğeni topluyor. Benzer programlarla saatlerce uğraşarak ortaya çıkarılan çalışmalar CINEMA 4D�nin kullanıcı dostu arabirimi sayesinde hızlı bir şekilde sonlandırılabiliyor. 3D modelleme, animasyon, jenerik üretimi, post-production, film kurgu, özel efekt v.b. alanlarda hizmet veren kişi ve kuruluşların CINEMA 4D�yi kesinlikle yakın takibe almaları önerilir. Cinema 4D�yi ülkemizde CP Vision temsil ediyor.
Kaynak : Network Consultant, Cpv System Haus
Derleme : Bengi Demirkan - University of Greenwich / Peyzaj Mim.

Foto Edit ile resim boyutlandırma

Mevcut resimlerin boyutları ile oynayabildiğimiz gibi, renkleriyle tonları ile de oynayabiliyor ve keskinleştirme gibi efektler de verebiliyoruz. Uzantılarını farklı olarak bmp, jpg, gif, png vs. uzantılarla değiştirebiliyoruz.

Öncelikle programı kuruyorsunuz makinenize. Daha sonra aşağıdaki resimleri izleyerek Foto ebatları ile oynayacağız.

Resimler programın açılmış halidir.



Alttakinde ise görmek istedigimiz resmi boyutlandırmak amacı ile seçiyoruz.



Alttaki resimde ise fotoyu göz önüne getiriyoruz.



Altta ise boyutlandırmak amacıyla resize menüsüne giriyoruz.



72 dpi �750x....� noktalı kısmını kendisi otomatik belirleyecek. Dikey resimlerde ise 750 yi Height kısmına yazacagız.



Altta ise Ok. e tıklayıp, onayladıgımız yeni boyutu farklı kaydedecegiz.



Altta hangi klasöre koymak istiyorsak, o klasöre yeni bir isim vererek kaydediyoruz.

MicroStation Descartes, Se ve J1

MicroStation Descartes, Se ve J1 Kapsamlı Resim Çözümü

MicroStation Descartes, resim dosyaları üzerinde çalışma (edit) veya otomatik vektörizasyon yapabileceğimiz geniş tabanlı resim çözüm yazılımıdır. Kendi alanında tek olan MicroStation Descartes mühendisler ve plancıların kullanım alanlarına yönelik tasarlanmıştır. Muhteviyatlarını şu başlıklarda toplayabiliriz.

Siyah-beyaz ve renkli resim dosyalarının görüntülenmesinde yüksek performans Standart resim dosyalarını yükleyebilme ve sıkıştırabilme, Native RTL ve PostScript ile güçlü plot kapasitesi, MicroStation plot, ZEH için arayüz, Cadnet ve Intergraph network plot alanı, Resim yerleştirme ve dönüştürme (affine, helmert transformasyonları vb) fonksiyonları, Resim editleme kapasitesi; transparan, mozaik, montaj, koridor ve raster çizimler, Raster görüntüyü otomatik vektörizasyon, text ve sembol tekrarlarını sıralama, "Model Server Imager client" fonksiyonu Değiştirilebilir çek-yerleştir (drag and drop) tool-box'ları ve menüler, MicroStation BASIC ve MDL programlarını kullanabilme.

Resim anlatımı Bir resmi herkes anlayabilir ve bir resmin vektörel hazırlanmış bir sunumdan daha fazla bilgi içerdiği son derece açıktır. MicroStation Descartes bu iki anlatım için (resim ve vektör) en iyi çözümü ortaya koymayı hedeflemiştir. MicroStation /J üzerinden çalıştığı için MicroStation'un CAD gücünü, kendi fonksiyonları ile resim (image) gücünü ortaya koyar. Kullanıcı istediği platformda (resim/vektör yada her ikisi) çalışarak, proje için en uygun yolu belirler.

Resim dosyaları için ihtiyacımız olan bütün araçlar

Eksiksiz resim çözümü, projelerde ihtiyaç duyulan isteklere limit koymadan cevap verebilecek güçte olmalıdır. MicroStation Descartes ile projelerde farklı formatlarda resim dosyalarını kullanabilir, hava fotoğraflarının mozaik görünümü elde edilebilir, hava fotoğrafları yenilenebilir. Bir resmi kullanışlı vektörlere (otomatik) dönüştürülebilir yada arazi modelimiz üzerine kaplayabilir ve bunlar üzerinde görsel uçuş yapabiliriz. MicroStation Descartes herhangi bir çözünürlükteki veya ölçekteki siyah-beyaz ve renkli resimleri rahatlıkla kullanır. Resim dosyası MicroStation Descartes'e yüklendikten sonra 8 pencereden biri veya birkaçında görüntülenebilir, resim kontrol fonksiyonları (büyütme, küçültme, tekrar çizme gibi) ile yönetilebilir. Resim açma-kapama, kaydırma, büyültme, küçültme hızı, görmeden inanılamayacak kadar abartılıdır.

Yükle ve git

Farklı türden resimleride destekler. Bunlar; HMR, TIFF, GEOTIFF, COT, CIT, RLE, CALS, IMG, PCX, IMG (24 bits), BUM, TG4, INT, RGB, TGA, JPEG, RLC, RS ve BMP'dir. Resim boyutlaranı azaltmak için Deflate, Packbits, CCITT3, CCITT4, ve JPEG data kompres fonksiyonları kullanılır. Belirtilen formatlardaki resim dosyalarının konum bilgilerini algılar,yerleştirir. MicroStation Descartes'de resimler desteklenen bütün formatlara dönüştürülebilir.

Harita resim dosyalarını koordinatlarına yerleştirme

Herhangi bir resim dosyası önceden konum bilgisine sahip değilse, bu dosyayı (özellikle harita resimlerini) coğrafik konumuna getirmek gerekir. MicroStation Descartes içerisinde resim konumlama ve dönüştürme (transforme) fonksiyonları vardır. Bu fonksiyonlar ihtiyaca göre sıralanmış komutlar dizisinden oluşur. Herhangi bir resim istenilen yere mouse ile kolayca yerleştirilebilir ve istendiği anda yeri değiştirilebilir. Prezisyonlu resim yerleştirme işi genellikle harita fotoğraflarında büyük önem taşır. Bunun içinde en az 3 veya 4 ortak noktadan dönüşüm yapılması gerekir. Bu sayede resim coğrafik uzayda doğru koordinatlarına yerleştirilmiş olur. MicroStation Descartes kontrol noktalarını listeler ve geometrik doğruluğu gösterir. Hava fotoğrafları daha önceden çizimi tamamlanmış tasarımlara bu sayede yerleştirilir.MicroStation Descartes resimleri ve vektörleri aynı pencerede gösterir. Yada farklı pencerelerde resim gösterimi istenmiyorsa bunun için olanak sağlar.

Doğru geometride vektörize edilmeye hazır resim

Koordinatlarına göre yerleştirilmiş resim, vektörize edilmeye hazır halde demektir. Resim üzerinden sayısallaştırma sırasında fonksiyon komutları eleman üzerinden ayrılmadan (nokta, doğru, ark gibi) çalıştırılabilir. MicroStation Descartes MicroStation/J üzerinden çalıştığı için sayısallaştırma MicroStation/J'nın bütün CAD gücü kullanılarak yapılır. Otomatik vektörizasyon ise MicroStation Descartes içerisinde tanımlanmış fonksiyonlar yardımı ile yapılır.

Resimleri arazi modeli üzerine kaplamak

MicroStation Descartes ile sayısal arazi modeli üzerine aynı yerin resmi kaplanabilir. MicroStation Descartes ve MicroStation/J'nın fonksiyonları dinamik bir sunum hazırlanabilir. MicroStation Descartes'ın resmi hızlı gösterebilme özelliği yardımıyla, hayali uçuş yapılabilir ve gerçeğe yakın sonuç elde edilebilir ve bu hareketli görüntü AVI formatında kaydedilebilir.

Resimlerin çizime dönüştürülmesi

MicroStation Descartes'ın özellikleri; taranmış (scan) harita veya çizimleri, kullanışlı vektörel dataya çevirme, otomatik vektörizasyon, interaktif dönüşüm yapabilme ve dijitize edebilme başlıkları altında toplanmış bir dizi dönüşüm araçları ile standardize edilmiştir. Vektörizasyona hazırlık için, resim dosyası üzerinde istenilmeyen lekeler temizlenebilir. Bunun için yatay, düşey ve eğimli silme fonksiyonları bulunmaktadır. Resim dosyasında leke büyüklükleri tanımlanarak istenilmeyen birçok fazlalık otomatik temizlenebilir. Bu fonksiyonlar tanımlanmış bölgeye yada bütün dosyaya uygulanabilir. Microstation Descartes vektörizasyon fonksiyonları ile resim dosyası üzerinden sayısallaştırma işlemi yada otomatik vektörizasyon yapılabilir.

150�den fazla farklı obje : ağaçlar, çalılar, sarılıcılar, çiçekler (su zambakları, kamış ve sarmaşıklar gibi). Tüm bitkiler olabildiğince detaylandırılmıştır. Ek bir yazılıma ihityaç yoktur. Mevsim seçimi, basit bir materyal tablosu ekleyerek yapılabilmektedir.
Kullanımı kolay : hücre seçilir ve canlandırılır. Galeri bölümündeki pek çok resim MicroStation ile canlandırılmıştır.

Derleme : Bengi Demirkan - University of Greenwich / Peyzaj Mim.

Genişletilmiş Gerçeklik

Genişletilmiş Gerçeklik
Öyle bir sistem düşünün ki, bilgisayar ekranında gördüğümüz bazı bilgiler ve grafikler, monitörden çıkıp hayatımıza girmişler. Nereye bakıyorsak, gözümüze takmış olduğumuz özel bir gözlük sayesinde, baktığımız yer hakkındaki bilgiler gözlerimizin önüne geliyor�tıpkı bazı bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz gibi. Çeşitli laboratuarlardaki bilim adamları, işte böyle bir proje üzerinde çalışıyorlar. Eğer proje başarıyla hayata geçirilirse, hayatın pek çok alanını daha kolaylaştıracağa ve çok büyük ses getireceğe benziyor

Genişletilmiş gerçeklik adı verilen sistem, temelde, başa takılan bir gösterici, takip etme cihazı ve taşınabilir küçük bilgisayardan oluşuyor. Araştırmacılar bu üç cihazı da tek bir ünitede toplamak, kemere benzeyen bir cihazla da kullanıcının başına taktığı gözlüğe benzer göstericiye, kablo kullanmadan bilgileri aktarmak istiyorlar.

İş tabii ki burada bitmiyor. Araştırmacıların önünde çok daha büyük sorunlar var. En büyük sorun, kullanıcının baş ve göz hareketlerine uygun olarak grafiklerin, kullanıcının bakış açısından çıkmayacak şekilde aktarılması sırasında çıkıyor. Bir grup araştırmacı, sadece, hem bu sorunu ortadan kaldıracak, hem de ucuza mal olacak bir görüntüleyici üzerinde çalışıyor.

Bir başka sorun ise, kullanıcının yerini ve yöneldiği yönü belirlemede ortaya çıkıyor. Halihazırda araçlarda kullanılan GPS, 10-30 metrelik hatâlarla araçların yerini tespit ediyor. Bu yüzden genişletilmiş gerçeklik gibi bir sistem için GPS pek elverişli değil. Bunun yerine, Kuzey Carolina Chapel-Hill Üniversitesinden bir grup araştırmacı, HiBall adını verdikleri yeni bir takip sistemi geliştirdiler. Bu sistem 45 metrekarelik bir alan içerisinde hatâsız çalışıyor ve genişletilmiş gerçeklik için oldukça elverişli görünüyor.

Bu sorunlar çözüldüğü takdirde sistem hayatın pek çok alanında yer almaya başlayacak. Örneğin makine bakımı ve mimarî, genişletilmiş gerçekliğin kullanılacağı ilk alanlardan biri olarak gösteriliyor. Genişletilmiş gerçeklik sistemi, kişinin çalıştığı parça üzerine sanal bir grafik çizecek. Çalışan da buna bakarak nereye ne eklemesi gerektiğini görecek, işini tamamlayacak.

Turistler ve öğrenciler de bu sistemi kullanabilecekler. Meselâ Çanakkale Savaşının yapıldığı yerlere gidenler, başlarına taktıkları görüntüleyiciler sayesinde, savaşı, âdetâ içindeymiş gibi öğrenebilecekler.

Bilgisayar oyunları da bu sistemden nasibini alacak. Oyundaki unsurlar, kullanıcının çevresindeki gerçek dünyaya yansıtılacak. Kullanıcı, oyundaki karakterlerden biri olacak ve oyun oynayacak. (Hemen belirtelim, bunun bir prototipi, Avustralyalı bir araştırmacı tarafından yapıldı bile. En meşhur oyunlardan biri olan Quake�i temel alan prototipte araştırmacı, bir üniversite kampüsü modelini oyunun yazılımına ekledi. Araştırmacı bu sistemi kullanarak kampüse giderken, kendisini oyunun içinde buluyor.)

Genişletilmiş gerçeklik, askeriye için de biçilmiş bir kaftan görevini görecek. Bu sistem sayesinde, bir askerî birliğe, bulunduğu yer hakkında bilgi verilecek, tehlikeli durumlarda düşman askerlerinden saklanılacak yerler gösterilecek.

Ama bütün bunların gerçekleşebilmesi için, birkaç yıl beklemek gerekecek. Zira araştırmacılar, karşılaştıkları sorunların 2010 yılına kadar ancak çözülebileceğinin, genişletilmiş gerçeklik sisteminin piyasaya sunulabileceğinin haberini veriyorlar.

Derleme : Durcan Cengiz / Peyzaj Mimarı

Bitki Koruma Merkezi

Bitki Koruma Merkezi
Bitki Koruma Merkezi (CPC), 28 botanik bahçenin ve arboretumun yetkilendirdiği Amerika�daki tehlike altındaki türleri koruyan ulusal bir konsorsiyumdur. CPC�nin koruma gücünün Birincil odağı ex situ korumadır, tohumdan başlar. 1987�de Desert Botanical Garden, Kuzeydoğu bölgesel bahçe olarak hizmet etmektedir. CPC�nin kuzeydoğu bölgesi; öncelikle Sonoran, Chihuahuan ve Mojavean çöllerinden güneydoğu California�ya kadar uzayıp Güney Arizona�dan geçerek güneybatı Yeni Meksika ve batı Teksas�a uzanmaktadır. Desert Botanical Garden, ender U.S. bitki taksonomisi CPC Ulusal Koleksiyonu�na ait 36 endemik güneybatı bitki türlerine ev sahipliği yapmaktadır.

Ulusal Koleksiyondaki her tür için, CPC, neslin tükenmesini önlemek amaçlı $10,000 bağış sağlamıştır.

Herbaryum, halk ve araştırmacıların çalışmalarında kullanmaları için bitkiler hakkındaki verileri kapsayan paha biçilemez bir depo gibidir. Korunan bitki türlerinin -kimliği belirlenmiş, etiketlenmiş- koleksiyonudur ve kayıtlar sürekli devam etmek, güncel olarak sunulmaktadır. Bitki etiketleri, bitki hakkında bilgi vermektedir ve böylece her bitki için doküman belge şeklinde sunulmaktadır. Özel koleksiyonlar için ciltlenmiş kitap formlu arşiv bulmak mümkündür. Modern herbaryumda, türler dosyalar halinde özel kabinlerde, sınıflandırılmış ve botanikte bilimsel adlandırılmasına göre alfabetik şekildedir.

Herbaryumdaki araştırma sonuçları, bitki kimliklendirmesi, bitki ve bitki anatomisi karşılaştırmaları, nüfus çalışmaları, istilacı türleri, çalışmalar ve programlar için belgelenmiş türleri, yerel türleri içermektedir. Desert botanical Garden Herbaryumu (DES) 51,000�in üzerinde türü kapsamaktadır. DES 1974�te Ulusal Kaynak Koleksiyonu olarak ünvanlandırılmıştır.

Koleksiyon, dünyadaki kurak ve yarı kurak bölge Bitkilerinden meydana gelmektedir, özellikle güneybatı U.S. ve kuzey Meksika. Kaktüs (3.000 tür) ve agavlar (1.800 tür) alan içindeki en gösterişli bitkilerdir. Herbaryum tür belgeleri, koleksiyon içindeki Bitkilerin varlığını kanıtlamakta ve güneybatı U.S. - Meksika�daki etnobotanik çalışmaları da desteklemektedir. Herbaryum koleksiyonu, hem alan çalışanlar hem alanı ziyaret eden bilim adamları için floristik ve taksonomik çalışmalarda kullanılmaktadır. Ayrıca dünyadaki botanik bahçeler ve üniversitelerdeki araştırmacılara türler ödünç verilebilmektedir.

Koleksiyon veritabanı, herbaryumda 2001 senesinde kataloglanmaya başladı. Bu veritabanına 4.000�in üzerinde veri girişi tarihsel olarak yapıldı. veritabanı �Güneybatı Doğal Tarihsel veritabanı� olarak internette yayınlanmaktadır. Güncelleme ise Çevresel Çalışmalar için Arizona State Üniversite Merkezi tarafından yapılmaktadır.

Kütüphane

Desert Botanical Garden Kütüphanesi, botanik kitaplar ve eğitici-araştırma sürekli yayınları koleksiyonlarına sahiptir. Desert Botanical Garden çalışanları, gönüllüler, üyeler ve ziyaretçiler için bir eğitim ve araştırma aktivitesine olanak sağlayacak niteliktedir.

Dünyadaki çöllere ilişkin floristik, ekolojik ve hortikültürel çalışmaların referansları kütüphanede yer almaktadır. Kuzey Amerika�nın ve kuzey ve merkez Meksika güneybatı çöllerindeki sukkulentler ve bitki familyaları hakkında kapsamlı materyal bulunmaktadır. Çöl Bitkilerinin detaylı monografları ve yerel floradan genel kültüvasyonlara kadar kapsam vardır. Kütüphane, bitki sınıflamaları ve adlandırılmaları, yenilebilir ve kullanılan bitkiler, ender ve tehlike altındaki bitkiler, çöl ekolojisi ve koruma yolları hakkında botanik örnekler, resimler olarak materyale de sahiptir. Koleksiyonda 6.300 kitap, 300 süreli yayın yer almakta ve kütüphanenin 50 kadar üyesi bulunmaktadır.

Diğer kullanımlar
Sosyal hayat ve iş yaşamına dair etkinlikler için, Desert Botanical Garden çeşitli mekanlar sunmaktadır. Açık hava pavyonu, doğal manzaralı avlular ve tarihsel düzenlemeler bu etkinlikler için seçenekler sunmakta.

Hayatın yeniden başladığını düşlediğinizde, Desert Botanical Garden sizi çölün gün batımı seremonisiyle karşılamaya hazırdır. Yıldızlar altında akşam yemeği, daha sonra gece mesquite ağaçları altında dansla sizi çağırmakta. Evlilik töreni için Desert Botanical Garden unutulmazı size sunacaktır.

İş görüşmeleri ve konferanslar içinde oditoryumlar seçenek sunacaktır. Grup aktiviteleri, toplantılar, öğle yemekleri ve akşam yemekleri, egzotik çöl florasıyla düzenlenmektedir.

Kaynak: dgb.org
Derleme: Pınar Özyılmaz/ Peyzaj mimarı- Ankara.Ü

Peyzaj Mimarlığında Tasarım Eğitimi - 1

Peyzaj Mimarlığında Tasarım Eğitimi - 1 PEMÖT Sempozyum sunumu 03 Mart 2003 Perşembe


Tasarım kendiliğinden göreceli ve kişisel bir kavram olduğu gibi tasarım eğitimi de bağlı olduğu bölümlerin ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Tasarım eğitimi bağlı olduğu tek bir disiplin çerçevesinde bile bir çok farklı unsur içerir. Tasarım eğitiminin içeriği ve yetkinliği öğrencinin hayal gücüne, bakış açısına, algısına, değerlendirme ve yeniden kurgulama yeteneğine bağlı olarak şekillenmelidir. Bu nedenle tasarım eğitiminin öğrencinin özelliklerine göre yönlendirilmesi başarıyı artıracaktır.

Tasarım gündemle, zamanla, toplumsal ve kişisel olarak sürekli değişim içindedir. Dünyada hiçbir varlığa tek bakış açısı, tek model, tek kuram, tek hedef ve tek çerçeveyle bakamayız. Dolayısıyla tasarım eğitimine çok yönlü bakabilmek eğitim sorumluluğunun ilk ilkesi olmalıdır. Tasarım eğitiminde eğiticilere düşen, özgürlüklerin öğrenci ve eğitici arasında cesaret kırıcı olmadan öğrenci-yaratıcının öznelliğinde kültürel fenomen olarak mimarlığın karmaşıklığının değerlendirilmesidir.

Peyzaj mimarlığı eğitimi; öğrencilere snatsal ve kültürel tasarım bilgisi, tasarım ve fiziksel form olarak problemleri analiz etme yeteneği, tsarımı bir yapı işine çevirmek için teknik donanım ve profesyonel projeler için yetenek ve bilgi kazandırmalıdır. Özellikle stüdyoda öğrencilerin analitik ve eleştiri yeteneğini geliştirici ve yaratıcı potansiyelini artırıcı çalışmalarla tasarım disiplinlerinin ve planlarının uygulamalarla kültürel olarak şekillenmesi sağlanmalıdır.

Genel Bakış:


Günümüzde tasarım, globalleşmeye, yeni teknolojilere, çevresel faktörlere, ilgili mesleki disiplinlere, değişen geleneklere bağlı birbirinin yerini alan trendlere göre sürekli değişmektedir. Dolayısıyla Peyzaj mimarlığında tasarım eğitimi de, değişim ve sorunlara cevap veren, tasarım yayınlarını , yenilikleri takip eden ve değişen global değerlere bağlı olarak geleceğin kompleks çevresine hazır olan öğrenci merkezli bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Yanlızca Peyzaj mimarlığının teknik bilgisine sahip olmanın, ilerde tasarımın getireceği pratik soruları yanıtlamakta yeterli olmayacağı bilinmektedir. Eğitimin pratiği bu konudaki kabullere dayanmakta, tasarım eğitimine farklı yaklaşımların temelinde, çoğu zaman açığa vurulmayan kavramsal çerçeveler yer almaktadır. Bazen felsefi ve bilimsel, bazen mistik ve yarı dinsel olan bu çerçeveler belirli bir mimari yaklaşımı ve mimarlık pratiğini belirginleştirmek için gerekli zihinsel araçları ve kavramları sağlarlar. Daha mimarlık eğitimi sırasında karşımıza çıkan bu çerçevelerden birini sorgulamadan benimsemek yerine tasarım ve tasarım eğitimi üzerine düşünmeye başladıktan sonra başvurabileceğimiz, sınırları belirli bir uzmanlık alanından çok, bir kuramsal çerçeveler labirentidir. Bu labirentten çıkış yolu bulamayıp bazen içiçe geçmiş gibi görünen, bazen ulaşılmaz olan sayısız yaklaşımın varlığını kabullenmek ve kişisel eğilimlerimize uygun düşen bir seçim yapmak ya da deneme yanılma yoluyla bunu benimsemek sıkça karşılaşılan bir durumdur. Yapılan araştırmalar, tasarım eğitimiyle ilgili olan labirenti daha da büyütüp içinden çıkılması zor bir hale gelmeyi sağlamıştır.

Kısacası, eğitim başlı başına başı sonu olmayan bir konudur. Bir de tasarımın düşünsel boyutu ve kişiselliği eklendiğinde, �Tasarım Eğitimi� nden bahsetmek biraz karmaşık bir hal almaktadır. İçiçe geçmiş bu çerçeveler bütünlüğünü en iyi şekilde aralayıp, - bir öğrenci olarak- hala tartışılmakta olan ( hiçbir zaman da kesin çerçeveler içine alınamayacağı hepimiz tarafından bilinmektedir) "Peyzaj mimarlığında tasarım eğitimi nasıl olmalı?" sorusuna en uygun cevabı bulmak açıkçası biraz zor gözükmektedir.

Sonuçta bu çalışmayla, kuramsal çerçeveler içinde yer alan tasarım eğitimi kabul edilen yaklaşımlara göre değerlendirilip kişisel olarak "olması gereken" belirlenmeye çalışılmıştır. Günümüzün sürekli değişen ortamında,mimarlıktan beklenenlerin nitelik ve boyutları da değişmektedir. Bununla beraber, tasarım eğitiminin verdikleriyle, bu eğitimden beklenenler arasındaki çelişkilerde artmaktadır. Kullanıcılar, ihtiyaçlarındaki değişimlere uyum sağlayabilen, doğayla bütünleşebilen ve bu özelliklerini geniş zaman dilimlerinde koruyabilen çözümler istemektedir.

Tüm bu beklentiler, mimarlık bölümlerinin, öğrenci seçiminden, öğrenci ve öğretim elemanı yetiştirmeye kadar, eğitim ve öğretim programlarının gözden geçirilerek, yeniden belirlenmeleri gereğini ortaya koymaktadır.

Konuşmacı : Işıl Ünal-İ.Ü Peyzaj Mimarı

Minimalist Bahçeler

Minimalist Bahçeler


Zaman içinde değişen ruh hallerimizi ifade eden yeni bir bahçe yaratma formu-fikri ortaya çıkmıştır. Bu yeni fikir çağdaş olmakla birlikte, ana fikirleri geçmişe bağlı geleneklerle köklenmiştir. Teknolojiyi de beraberinde kapsayan bu ton aynı zamanda doğal materyalleri de en iyi şekilde kullanmayı mümkün kılmaktadır. Bu, heyecanlandırıcı ve nefes kesici olmakla birlikte kullanıcıda yavaş yavaş sakinleştirici ve dinlendirici -istirahat ettirici- bir etki de yaratmaktadır. Tasarımda oldukça basit görünen ancak özünde kurnazlıkla saklanmış bir hazine ve zor anlaşılırlık ile birlikte derin semboller de içermektedir.

Mükemmel biçimde tasarlanabilen bahçeler, sessiz, bitkilendirmenin gerisine de dayanan ancak bununla birlikte oldukça renkli ve boş alanları ile ışığın dramatik bir biçimde kullanıldığı bahçeler olma özelliklerini de taşırlar. Bu tasarımlar aynı zamanda dünyanın her yerinde naturalistik ve ekolojik koşullarla yetiştirilmiş vahşi düzendeki Bitkilerin mükemmel bir biçimde toparlanarak sergilendikleri tasarımlardır. Bu, doğu-batı kültür ve geleneklerinin konuya eşit bir şekilde dahil edilmesidir, eşit bir şekilde yansıtılmasıdır, bu minimalist bahçedir.

�Daha az olan daha fazladır� (�Less is more�) 1959 yılında ünlü Alman mimar Ludwig Mies van der Rohe bu kelimeleri bugünkü Amerikan projelerinden birini ifade etmek amacıyla kullanmıştır. Mies, bazı şeyleri frenlemek yerine zorlamış, bazı şeylerde ısrar etmiştir. Ludwig Mies van der Rohe�un görüşüne göre, �Eğer fikirleri azaltırsanız her fikir bir önceki halinden daha iyi ve başarılı olacaktır� .

Bugünkü minimalizm, geniş bir dolaşımı ifade eden bir dönem niteliğindedir. Çoğu insanın söylemek istediklerini ifade eden birtakım konseptleri oluşmuştur ve mevcut kılınmıştır. Saf, temiz, pürüzsüz-muazzam düzgün çizgiler, geometrik şekiller, darmadağın olmamış sessiz-sakin renklere sahip sakinleştirici objeler konsepti daha büyülü kılar. Ancak böyle tarif edilen düzenlemeler ve dönemler görülen fotoğraflardan esinlenilerek oluşturulabilmektedir çünkü, bugün �bazı� insanlar gerçek bir minimalist düzende ev ya da bahçeye sahiptir, en azından bu yerleri ziyaret etmiştir. (RESİM-01)

Minimalist stiller insanların geçmişlerine ve deneyimlerine dek uzanan geniş spektrumları içerir. Tasarımlar modern tasvirleri içerse dahi bu tadı paylaşan kişiler için o kadar da yeni ve genç değildir. Tasarımlarda, durgunluğun ve tevazünün yanında, kökeninde bulunan değişik yaşlara ait kültür ve gelenekler kendini belli etmektedir. Esas olarak minimalizm, birtakım duyguları, olumlu ve iyi hissettiren-enerji verici hisleri de kapsamaktadır. Yakın zamanları sembolize eden taze yaklaşımları, modern sunumları, tazelik hissi uyandırıcı ve keyif verici özellikleri bünyesinde barındıran tasarımlar minimalizmin özünü oluşturur. Böylece minimalizm yeni başlangıçları sembolize eder.

�Minimalizmin bahçe tasarımının geçmişiyle ilgisi nedir?�

Bahçelerin gelişimine baktığımızda, minimalizmin bir ipliğin devamı niteliğinde batı ve doğuya özgü bahçe yapımında rol aldığını görmekteyiz. Çin ve Japonya�daki oryantal bahçelerde, genellikle, belirli bir limite sahip Bitkilerin kullanıldığını görürüz. Bu bahçelerin dizaynları, belirli sembolik elementler ile (su ve kaya) doğanın bir özetini sunar şekilde yapılmıştır ve yapılmaktadır. (RESİM-02)

Batı dünyasında ise, bahçeler sanatın dönüm noktalarında ve mimaride gerekli unsurlardır. Bazı İtalyan Rönesans bahçeleri, karışık ve kompleks villalarla ifade edilir. Örneğin, Viterba yakınlarında bulunan Villa Lante bahçelerinin her biri fevkalade güzel mimari komposizasyonlara sahiptir. Materyaller, ölçü ve hiyerarşiler kalitenin birer yansımasıdır ve bütün bunlar bir mimari ile çevrelenir. Bu, model niteliğindeki ev planlarının soyut versiyonu olarak bahçelerle çevrilmesi şeklinde kendini göstermektedir. Bahçeler, villa yapıları arasında iletişimi sağlayıcı etkendir.

Modernizm bir stil gibi yaşam şekline dönüşmüştür. Günümüzde önemli bahçeler inşa eden-tasarlayan mimarların hepsi dünyanın gelişimi ve bununla birlikte ilerlemesinde alacağı yeni şekillere yardım etmekle ilgilenmektedirler. Bu kişiler tarihle eğitilmiş, ekolojik denge ile ilgili kişilerdir; teknolojinin faydalarını bilirler ancak mutlaka kendi duygularını ve artistik yanlarını tasarımlarında birer dokunuş gibi işlerler. Böylece; sakin, modern, enerjiyle tasarlanmış, dengeli dünyaya ait minimalist bahçeler ortaya çıkar

Karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanların ortak yanlışıdır (DESCARTES)

Evin hemen yakınında bulunan bahçelerin birden çok kullanım amaçları ve uzun birer hikayeleri vardır. Bahçe bir rekreasyon alanı, açık havada dinlenme ve gölgelenme-güneşlenme mekanı, bitki ya da baharat yetiştirme ortamı, arkadaşlar ve aile ile eğlenme amaçları gibi çeşitli amaçlara hizmet eder. Avlulu bahçelerin 2000 yıllık geçmişine ve bugüne bakıldığında; şimdilerde volkanik küllerin altında kalıntılar halinde yatan Roma Şehir Bahçeleri, bu mekanları yukarıda da belirtilen bütün rekreasyonel aktivitelerin yapılmasına olanak sunan , ev ile doğal dünya arasındaki bağı kurucu özelliğe sahip olduklarını göstermektedir. (RESİM-03)

Ortada bulunan bahçe, ev içindeki odalarda kapalı mekandan sıkılmış, bunalmış kullanıcılar için bir nefes alma, sakinleşme hatta meditasyon alanı olarak rol oynar. 2000 yıl öncesinde Çin şehirlerinin yüksek duvarları ardında, kayaların ve suyun egemen olduğu gizli meditasyon bahçeleri oluşturulmuştur.

İç mekanlarda kullanılan materyaller (kaya, taş, ahşap, plastik elemanlar, cam, çelik, canvas vb.) aynı düzeyde dış mekanlarda da kullanılabilir. Daha yumuşak özellikteki materyaller (kilim ve perde gibi) eşitliğini-kullanılabilirliğini dış mekanlarda da koruyabilir. (RESİM-04)

Yeni evlerin tasarım aşamalarında, başlangıç safhasında bahçe haritalanmalı-planlanmalıdır. Aynı zamanda bu aşamada evin çizilmiş planlarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Böylelikle, iç ve dış mekanların birleştirilmesi-bütünleştirilmesi mümkün olur. Eski evlerin tasarımlarında ise, belirli materyallerin iç ve dış mekanlarda kullanıldığını görmekteyiz. Böylelikle ışık ile birlikte dış mekanın enerjisi de içeride hissedilebilir, dış duvarlar açılır, bir mekandan diğerine net-kolay geçişler sağlanabilir.

İç ve dış mekanlar arasındaki iletişimi sağlama, tasarım değerini arttırıcı bir unsurdur. Örneğin; bahçenin sınırları bir odanın duvarları gibi sınırlarla çizilmemeli, düzgün olarak muhafaza edilmemeli ve tamamen bitkilerle dekore edilip doldurulmamalıdır.

�Minimalizm, sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır...� (Sublim - HEGEL)

Ev ile bahçe arasıdaki bağlantı pek çok farklı yolla sağlanabilir. Formal ve pozitif bir eşikle veya sınırlarla bir alandan diğerine hissedilmez bir akış sağlanabilir. Tasarım minimalist yolla yapılıyorsa, kavşaklar minimum olacak şekilde mümkün olduğunca azaltılır. İç mekan ve dış mekan arasındaki anlamlı bariyerin azaltılması tasarımı olumlu kılmayabilir ancak bu tasarımı farklı boyutlara taşımak için bir fırsat olur. (RESİM-05)

İç ve dış mekanlar arasındaki bağlantıyı arttırmanın bir diğer yolu da, yapıdaki sınır çizgilerini farklı parçalarla değiştirmektir. Örneğin; dış mekandaki zemin iç mekana geçişte devam ettirilebilir. İç mekandaki duvar konstrüksiyonları dış mekandaki bahçe duvarlarında standart çizgiler olarak devam ettirilebilir. Bu yöntemle iç ve dış mekanlar arasında bir süreklilik sağlanabilir. Bu yaklaşımın başarısı (olumlu yönü); tasarımdaki detaylarda ve konstrüksiyonun sadeliğinde yatmaktadır.

İç mekan, kullanılacak materyallerle dışarıda da yankılanabilir. Dış çevre ile böylece uyum sağlanabilir. Bu yöntem kurnazdır ancak açıktır. Bu seviyede dekorasyona karışılmaz, ekleme yapılmaz ve böylelikle iç bağlantıdaki geometri tam olarak ifade edilebilir. (RESİM-06)

Müşteri, iç ve dış mekanlardaki dekorasyonların kendi içlerinde özelliklerini muhafaza edebilen birer galeri niteliğini taşısın ister. Dışarıdaki donatılar, kendi bahçesi içerisindeki dekorasyona eklemeler yapması için müşteriye mükemmel fırsatlar sunar. Böylece müşteri, minimalist bahçe içinde işe karışmanın en basit yolunu elde etmiş olur. Bu, müşteri tatmini açısından son derece önemlidir.

�Fakirlik, yoksunluk, eksiklik değildir MİNİMALİZM; aksine bilinçli bir tercihtir. Zor olanı seçmektir, fazla çok yapmaktır.� (Mies - Less is more)

Derleme: Ayşe Gül Aydın -İ.Ü / Peyzaj Mimarı)

Başarlı Kent Parkları yaratmak

Başarlı Kent Parkları yaratmak
Kent parkları bugünkü öncelikli rekreasyonel rollerinden sıyrılıp, toplumsal gelişmeyi katalize edecek yeni rollere bürünebilselerdi, şehirlerimizin gelişmesi ve zenginleşmesi yolunda başlıca bileşen olurlardı. Parklar ve parkları çevreleyen alanlar yalnızca doğayla ilişki kurulan yerler değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel alışveriş yapılan yerler olmalıdırlar. Bir park; pazar yerleriyle, paten kayan insanlar ve oyun oynayan çocukların yaptığı fiziksel aktivitelerle, sanatsal ve toplumsal olaylar ile veya sadece arkadaşlarıyla gezinen gençlerle hayat bulur.

Parklar çok uzun yıllar boyunca dünyanın birçok kentinde, şehirlerin başarısını şekillendiren çok önemli etkenler olmuşlardır. İlk �formal� parklar, New York�taki Central Park örneğinde de olduğu gibi, 19�uncu yüzyılda yoğun ve kirli kent yaşamıyla kontrast oluşturması amacıyla pasif yeşil alanlar olarak yaratılmışlardır. Bununla birlikte uzun vadede bu alanlar, gidilecek önemli hedefler ve yerler haline gelmişlerdir. Central Park�taki The Sailboat Pond bu tür yerlere iyi bir örnek teşkil eder; hem bir buluşma noktası hem de doğanın tadına varılan bir mekandır.

Daha sonraları parklar; kent meydanları, yeşil kuşaklar, kısacası kent içinde yol veya bina olmayan hemen hemen herşeyi kapsayan, daha geniş ve birbirleriyle bağlantılı �açık alan sistemleri� olarak planlandılar. Bu da, açık alanların kente faydalarının kısmen de olsa anlaşıldığının bir göstergesidir. Fakat birçok şehirdeki kamu alanları ve kent yaşamının kalitesi gözlemlendiğinde, söz konusu yaraların gerektiği gibi idrak edilemediğini görüyoruz.

Günümüz kent parklarının içeriği, gençlere, yaşlılara veya yalnızca oturma/yürüyüş amacı güden kullanıcılara çekici gelmeyen birkaç aktiviteden ibarettir. Çoğunlukla gölgeli bir yer veya bir sandviç ya da bir fincan kahve satın alınabilecek bir yer bile bulunmamaktadır. Buradaki tehlike; insanların parkları kullanması için ne kadar az sebep olursa o kadar az insanın parkları kullanacağı ve de parkların zamanla önemini yitireceği gerçeğidir.

Önemli kamu alanları olan parkların yaratılmasında çeşitli adımlar vardır. İlk adım, toplumun ilgi gösterdiği konuların belirlenmesi ile başlar. Bunun belirlenmesinin ardından, parkın plan ve programının geliştirilmesi için kullanıcıların meziyet ve ilgi alanlarının nasıl kullanılması gerektiğine karar verilir. Tüm bunlar kullanıcıların parklara bakış açısının gelişmesini sağlar.

Parkların nasıl kullanıldığının gözlemlenmesi ve bireylerin park kullanımını algılama şeklinin belirlenmesi de, başarılı alanlar yaratma yolunda anahtar elemanlardır.

Başarılı bir park, farklı yaş grupları ve kullanıcı topluluklarına hitap edebilen birçok aktivite sunar. Parkın öncelikle sahip olması gereken özellik; alana ulaşımın kolay olması ve alanın çevreyle bağlantılı olmasıdır-ulaşılabilirlik. Ayrıca park güvenli, temiz ve çekici olmalı ve oturacak yerler bulunmalıdır-rahatlık ve görünüm. Hepsinden önemlisi de parkın sosyallik özelliğidir; park başka insanlarla karşılaşma, tanışma, buluşma aktivitelerinde de hizmet etmelidir. Bu prosesin son ve en mühim kısmı ise değişiklikler yapmaktır; parkta değişiklikler yapma ve bu değişikliklerin kullanımı nasıl etkilediğini gözlemleme şeklinde uygulanır.

Günümüzde bazı şehirlerde parkların, kent yaşamının kalitesine çarpıcı biçimde katkıda bulundukları anlaşılmaya başlanmıştır. Parkların, mahallelerin/semtlerin kültürel yaşamlarıyla bütünleştirilerek ve bakım, yeni programlar, hatta bazı durumlarda dizayn hakkında kullanıcılara sorumluluklar verilerek , hiç umulmadık yerlerdeki parklarda bir canlanma, yenilenme görme şansına sahip olunmuştur.

Aşağıda, kentsel alanların olumlu yönde değişimine yol açan birkaç park örneği verilmiştir:

Union Square Park, New York New York�taki Union Square Park, tarih boyunca değişik zamanlarda oteller, tiyatrolar ve moda için bir merkez, işçiler, komünistler, anarşistler ve sosyalistlerin sıkça buluştuğu ve münazara ettiği bir yer olmuştur. 1970�lerin başıyla birlikte park ve çevresi gözden düşmüş ve istenmeyen aktivitelerin mekanı haline gelmiştir. Yakın zamanda park, tarihsel özellikleri korunarak restore edilmiştir. (...)

Laguna Beach, California Lineer bir park ve yürüyüş bandından oluşan alanda her yaş grubu için aktiviteler mevcuttur: basketbol gibi küçük ölçekli spor alanları, çocuklar için tırmanma elemanları, oturma ve oyun alanları, gezinti yolları, kafeler, dikkat çekici çiçek parterleri ve Peyzaj görünümleri bunlardan birkaçıdır.

San Bernardino, California Yakın zamana dek San Bernardino�nun kalbi, etrafında hızla akan trafikle birlikte bir park yeri olmaktan ibaretti. İnsanları şehir merkezine çekmek amacıyla; çardaklar, yürüme yolları ve oturma alanları ile çevrili çim kaplı bir meydan oluşturuldu.

Park çevresindeki yollara açılı park yerleri ilave edilerek, ağaçlandırma yapılarak ve yaya geçitleri vurgulanarak trafik yavaşlatıldı ve park, çevresindeki alanlarla daha ilişkili hale getirildi.

Kaynak :
Fred Kent, President, Project For Public Spaces
Kathy Madden, Director, Urban Parks Institute
Great Parks/Great Cities: Seattle, 1998, Urban Parks Institute regional workshop

Derleme : Berfu Karaman /İ.Ü-Peyzaj Mimarı

Simetri ve Asimetri tarihi

Simetri ve Asimetri tarihi Batı dünyasındaki simetri tutkusunun evrensel olduğu bilinen bir husustur. Bu durum özellikle mimaride ve Gotik katedrallerdeki Rönesans stili bahçelerde, Eski Roma�daki kamu yapılarında ve Hellenistik döneme ait tapınaklarda özellikle göze çarpmaktadır. Simetri yalnızca dış görünüşte değil, aynı zamanda tüm planlarda da dikkate alınmıştır. Buna göre; batı stili bir binanın girişinin, her iki tarafta da eşit sayıda pencere ve sütunların ortasında bulunması olağandır. Hatta simetriyi sürdürmek amacıyla ekstrem durumlarda �kör pencereler� dahi kullanılmıştır.

Aynı durum bahçe düzenlemeleri için de geçerliydi. Havuz, taş basamaklar, patika, ağaçlar ve çiçek parterleri de, ortadan geçtiği varsayılan hayali bir aksın çevresinde simetrik biçimde bahçeye dağıtılırdı. Simetri öylesine kabul görmüştü ki, asimetriye kayan her şeyin mevcut tüm doktrinlere karşı geldiği düşünülüyordu. Batı stilinin temsilcisi �formal bahçelerde hayati önem, geometrik ve simetrik düzenlemelere yüklenmişti. İtalyan bahçeleri de simetrik bahçeler kapsamında gelişmiş örneklerdendir. Çeşitli kaynaklar ve tablolardan edinilen bilgilere göre henüz Ortaçağ İtalya�sında, kale ve manastır avlularında ağaçların ve çiçekli Bitkilerin kullanıldığı bahçeler düzenlenmiştir. Elbette bu dönemdeki bahçeler henüz son derece basit ve sadeydi. 13-14�üncü yüzyıllar boyunca aristokratların şehirleri terk edip kalelerinin duvarları dışında villalar inşa etmeleriyle birlikte bahçe sanatında da bir gelişme oldu. Yine de bu bahçeler hala tam anlamıyla �olgunlaşmamıştı�. Ortasında havuzu bulunan, düz yolların kesiştiği dairesel alanlar ve bir veya iki adet kameriyeden öteye geçememiş görünüyorlardı.

15�inci yüzyılda bahçeler mimariyle ilişkili hale gelmeye başladı. Brunellesco (1377-1446) tarafından dizayn edilen taş mimarisindeki oranlar, geometrik bahçe planlarını teşvik etti ve bunun sonucu olarak bahçe sanatında büyük bir atılım yaşandı. 16�ncı yüzyılda bahçe stili, Donato Bramante (1444-1514) tarafından tanıtılan tasarımlara dayanarak, simetri ve perspektifle karakterize edilir hale geldi. Ressam Raffaello Sanzio(1483-1520)�nun üstün yaratıcı kabiliyetinin eseri olan yeni havuz ve teras tasarımları tanıtıldı. Leon Batista Alberti (1404-1472) yaptığı dizaynlarında, bahçenin doğal çevre manzarasıyla bağdaştırılmasının (harmonizing) önemini vurguladı.

İtalyan stili bahçeler Fransa�ya 17�nci yüzyılda girdi ve yörenin iklim ve etnik karakteristikleri ile yoğruldu. Fakat yine de İtalyan stilinin temelinde herhangi bir değişiklik olmadı. Sonunda �Fransız bahçesi� adıyla anılan Fransız stili ortaya çıktı. Bu oluşum sürecinde ünlü bahçe mimarı Le Notre �nin de büyük katkısı olmuştur. Bu tarzın en tipik örneği Palais de Fontain bleau bahçesidir. Fransa o dönemde hem askeri hem de sanatsal yönden Avrupa�nın merkezi konumundaydı. Bu dönemden itibaren Fransız stili, birçok Avrupa ülkesi için bir model teşkil etmiştir. Fransız stilinin tesirlerinin görüldüğü örneklerden ikisi; Almanya�daki Stadtschlossam Potsdam bahçesi ve Viyana�daki Schönbrunn�dur. Bir başka deyişle bu iki örnek ve benzerleri, Fransız bahçesinin birer �imitasyonu� niteliğindedirler.

Simetrideki güzellik Avrupa�da Eski Yunanlılar tarafından çok daha evvelden farkedilmişti. Fakat elimizde Hellen periyodunda simetriye dair kesin bilgiler bulunmaması sebebiyle bu konuda net bir görüş öne sürmek mümkün değildir. M.Ö. 1�inci yüzyılda yaşamış ünlü mimar Marcus Vitruvius �De Architectura Libri Decem� adlı kitabında simetriden şöyle bahsetmektedir: �Simetri; mimarinin, herbiri bütünle orantılı paya sahip parçalarının harmonisidir.�

Bu açıklamaya göre simetri, bir aksın iki tarafında aksa eşit uzaklıklarda bulunan noktalar ya da figürlerden ibaret değildir. Daha çok estetik oran ve bütünlük ilkeleri üzerine kurulmuş bir teoridir. Genel bir konsepte dayanan ve �aksiyel simetri�den ibaret olan simetri anlayışı, zaman içerisinde olumlu yönde sürekli bir değişime uğramıştır

Bu genel konsepte ulaşılmasının pek çok sebebi vardır. Bunlar içerisinde şüphesiz en önemlisi mimari konstrüksüyon özellikleridir. Avrupa�daki yapılar yaygın olarak taş veya tuğla kullanılarak inşa edilmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında duvarlar yapısal elemanlardır ve büyük ölçekli binalarda dinamik dayanma noktalarını sağda ve solda aynı şekilli duvarlara dağıtmak ve bu şekilde binayı desteklemek esastır. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Avrupa�da, Roma kamu binaları , Gotik katedraller ve Rönesans saraylarında görüldüğü üzere, simetri yaygın bir �kural� haline gelmiştir. Tüm bu binalar, bir sanat prensibi olarak simetriye göre yapılmışlardır.

Fakat zaman içerisinde bu prensip önemini yitirmeye başladı. Simetrik ve geometrik dizayn değişimlerden geçti ve 17�nci yüzyılda İngiltere�de, Fransız stiline ve formal düzenlemelere karşı hareketler başladı. İnsanlar, doğanın bozulmamış orijinal niteliklerine ulaşmak için çalışmalar başlattılar. Bu, insanların özgürlüğü hissedebilme arzularına dayanıyordu. İnsan yapımı simetrik ve geometrik düzenlemelerden vazgeçildi ve tabiatın doğal formuna yönelim başladı

Böylece William Kent (1685-1748) önderliğinde İngiliz stili bahçe doğdu. Kent�in idealine göre havuzun şekli informal olmalı, ağaçlar doğal formlarında gelişmeli ve sular tıpkı dereler gibi şırıldamalıydı. (...)

Kaynak : Osamu MORI �Typical Japanese Gardens�, Tokyo, 1962

Derleme : Berfu Karaman / İ.Ü-Peyzaj Mimarı

Avlulu bahçelerde minimalizm

Avlulu bahçelerde minimalizm Bahçe düzenlemelerinin tarihine bakılınca, avlulu bahçelerin tekrarlanan ve önemli özelliklere sahip olan bahçeler olduğunu görürüz.İspanya’nın güneyindeki bahçelerde, İslami etkileri açıkça görmekteyiz. Bu bahçeler içinde, Granada yakınlarındaki Alhambra Sarayı ve Generallife bahçeleri iyi birer örnektir.

Geleneksel Roma evlerinde; evin içinde bulunan ve gökyüzüne açılan, sakin, çevrelenmiş bir alan özelliği gösteren ve genellikle merkezde bir çeşme yada balık havuzu bulunabilen, aydınlık “atrium” adını alan avlular mevcuttur. Bahçe, devamındaki bir diğer avluya açılır. Bu ilişki genellikle korunaklı ve kapalı bir yol ile olur. İtalyan Rönesans bahçelerindeki avlular gizli bahçe, duvarlarla gizlenmiş genel bir görüntü sergiler.

Bütün bu örnekler gösteriyor ki; avlulu bahçeler, kendi kendilerini gözlemleyen kendi içinde bir alan, korunma hissi veren bir nitelik taşıyan ve dış dünyadan arındırıcı-barışın daim olduğu birer alan olma özellikleri ile kullanıcılarına hizmet etmektedir. Sıcak iklimlerde, bahçeler güneşin sıcaklığından koruyucu özellikte, içindeki su elemanları ile serinletici ve dinlendirici-sakinleştirici seslerle donatılmış olduğunu görmekteyiz.

Çağdaş avlulu bahçelerin önceki kadim örneklerin yansımaları ile tasarlanmış oldukları bilinmektedir. Sade-renkli duvarlar, bitkilerle donatılmış, zihni mümkün olduğunca başka yere çeken ve hatta sakinleştirici etkiye sahip avlular; tek bir ağaç (belki bir incir ağacı) ile sıcak iklimlerin bunaltıcı etkisinden koruyucu bir öneme sahip olabilir.

Kulübe stili bahçenin aksine, duvarların belirsizliği ve tırmanıcı-sarılıcı bitkilerle kaplanmasıyla minimalist avlular bitkisiz ve derli toplu sınırlara sahiptirler.

Ölçü, avluların tasarımlarında eleştirilen bir özelliktir. Modern alanlar bilinen basit geometrik kurallarla ve gözü hoşnut edecek şekilde tasarlanır. Bilinen bütün bu bahçeler, esinlenen mekanların birer tasdik şekli ve ünitenin inkar olunamaz hissidir.

”Akla hem de saf akla hitap eden sadece saf akıl ile haz alınan bir güzelliktir Minimalizm” (Kant)

Ağaçlarla tasarlanan avlular


Minimalist bahçelerde az miktarda parçalar kullanılır, bununla birlikte kullanılan materyaller mekanları ziyaretçiler için eğlenceli kılabilir. Bu zıtlık, şimdilerde bitkilerin dağınık bir şekilde kullanılmasına olan eğilimle kendini daha da belirgin hale getirmiştir. Öyle ki, bir bitkinin nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan bahçelerde bu vurgu oldukça iddialıdır.

Minimalist yaklaşımda bitkiler saygılı (hürmetli) bir biçimde ele alınır, soliter kullanılan bitkiler bir sanat galerisinde sergilenen birer obje gibi algılanıp yansıtılır. Bu yaklaşım, bitkilere, mevcut durumlarından farklı yaklaşımlarda bulunma fırsatı verir. Fark edilmeyen karakterleri ve strüktürü daha anlaşılır-fark edilir kılar. Soliter kullanılan ağaçlar mimarideki kolonlar görevini görürler, gövdeleri zemine doğru açık bir biçimde uzanır. Bu biçimde, gölgeler daha dramatik bir hale dönüşür. Burada, ağaçların kombinasyonundan esinlenen ve tüm konsepti yükselten bir unsur vardır. Bu son derece anlaşılır bir ifade şeklidir ve anıları canlandırabilir.

Ağaçlar birbirleriyle kontrast oluşturacak şekilde de düzenlenebilir. Örneğin; soliter bir ağaç değerli bir obje niteliği taşırken, grup halinde kullanılan bitkiler konsepti, sakinleştirici özellik taşıyabilirler. Ağaçlar formal alanlarda kullanıldıklarında, bir çember veya geniş bir cadde gibi, bu durum insan kullanımını açık bir şekilde ifade eder; diğer bir deyişle basit bir olaydır. Bu, her zaman tasarımcı için kullanılabilirliği ve uygulanabilirliği iyi olan disiplindedir.

Derleme:
Ayşe Gül Aydın -İ.Ü / Peyzaj mimarı

Parc André Citroën

Parc André Citroën

Paris, FRANSA

Andre Citroen Park’i, üzerinde önceden Citroen otomobillerinin fabrikasının bulunduğu alana kurulmuş bir kent parkı. Ortasındaki devasa Çim alan bir taraftan Seine Nehri ile, diğer taraftan da Akdeniz vejetasyonunu barındıran 2 post-modern serayla çevrili.

Seraların arasındaki alanda zemin kotundan, farklı periyodlarla su fışkırtan fıskiyeler var. Seine Nehri’nin bulunduğu yönde çok geniş bir Paris manzarası izlenebiliyor. Çim alanın bir kenarı boyunca yansıtıcı özelliği olan yükseltilmiş bir havuzdan oluşan bir kanal-Jardin des Metamorphoses- ve kanal boyunca uzanan iki kat yüksekliğindeki granit bloklar mevcut.

Karşı kenar boyunca ise farklı konseptlerde 6 bahçe-Serial Gardens- ve hareket konseptiyle tasarlanmış ve farklı rüzgar hızlarına farklı tepkiler verecek çalıların seçilmesiyle oluşturulumuş “Garden in Movement” bulunmakta.

Andre Citroen’in fabrikası 1915’de Seine Nehri kıyısına inşaa edilmiş ve 1970’lere dek kullanımda kalmış. Fabrikanın kapanmasıyla birlikte ortaya çıkan 23 hektarlık boş alan, yapılan kentsel planlamalar ışığında bugünkü Andre Citroen Parkı’na dönüştürülmüş.

Pahalı konutlar parkın dış sınırını oluşturuyor. Champ de Mars ve Trocadero Bahçeleri gibi Citroen Parkı da Paris’in Seine’e dik biçimde yerleştirilmiş prestijli mekanlar geleneğini sürdürüyor.

Konsept

Parkın mimarlarından Alain Provost ve Gilles Clement, Citroen’i kentselden kırsala bir geçiş olarak tanımlıyorlar. Alan 4 ana tema üzerine kurulu: hile, mimari, hareket ve doğa. 2 seranın etrafı sütun biÇiminde budanmış manolyalarla sınırlandırılmış. Manolyaların herbiri su su içerisine yerleştirilmiş platformlara oturtulmuş.

Ortadaki Çim alan kullanıcılara, Paris manzarasına karşı oyunlar oynama, yemeklerini yeme ya da kitaplarını okuma olanağı sağlıyor. “Le Jardin en Mouvement” ‘ın rijit bir geometri üzerine kurulu tasarımı güller, mısırlar, gelincikler, dikenler vb kırsal menşeeli Bitkilerin özgürce yetişmesine ortam sağlamış.

Kenar boyunca devam edildiğinde karşınıza çıkan seri halinde dizilmiş 6 bahçenin-Jardins seriels- herbiri dominant bir rengi yansıtıyor: kırmızı, turuncu, yeşil, mavi, mavi ve gümüş. Kullanılan bitkiden zemin kaplama malzemesine dek herşey sözkonusu rengin bir yansıması. Fransız Barok döneminin bir yansıması da kullanılan su ve budanmış bitkilerde izlenebiliyor.

Elemanlar


Park Citroen’in insanları çekmek için dizayn edilmiş ana elemanlar:


Beyaz Bahçe; ortasındaki alan beyaz renkli çiçeklerle doldurulumuş oyunlar ve gezintiler (stroll gardens) için düşünülmüş.

Siyah Bahçe; koyu yeşil ve yoğun bir vejetasyonla kaplı dingin bir geçiş. Siyah ve Beyaz Bahçeler’deki vejetasyon ve çiçeklenme zamanları, renk ve form açısından birbirleriyle tezat oluşturacak biçimde seçilmiş.

Central Park; içerilerinde turunçgiller ve Akdeniz vejetasyonu bulunan çok büyük 2 serayla vurgulanmış.

Ortadaki yeşil alanı sınırlayan yansıtıcı su kanalı ve sabah erken saatlerde başlayan fıskiye gösterisi.

Seri Bahçeler-Serial Gardens : herbiri 5 farklı duyuyu yansıtan ve farklı metalleri sembolize eden 5 farklı renkteki bahçeler.

Hareket Bahçesi-Garden of Movement : vahşi bir bozkır görünümünde, civarındaki sofistike tasarımdan son derece farklı.

Yazan : Berfu Karaman/FRANSA - Peyzaj M. / İstanbul Universitesi

Açık alan sistemi

Açık alan sistemi
Yaklaşık olarak 1965 yılında başlayan bu yeni model döneminde kent içindeki tüm açık alanların bir sistemin parçaları olması gerektiği ortaya atılmıştır. Çalışanlar ve halk kentin tüm açık alanlarını rekreasyonel amaçlı kullanma eğilimi içine girmiştir.

Bu yeni model belki de en iyi çocuk oyun alanlarındaki değişimle açıklanabilir. Artık çocuk oyun aletleri eski modellerden (kaydıraklar, salıcaklar) farklılaşmaya başlamış, demiryolu traversleri ve benzeri ahşap elemanlardan yapılmış oyun yapıları kullanılmaya başlanmıştır. Bu değişimde, bu tür oyun aletlerin vandalizme daha dayanıklı olması ve daha ucuz olması da önemli etkenlerdir. Daha küçük yaş grupları için daha ufak oyun alanlarının yapımı da bu dönemin önemli özelliklerindendir. �Atlet cebi� denilen kentsel açık alanlar bu dönem içinde popülerleşmiştir.

Olmsted� in anafikrini paylaşan bu mekanlar sosyal reformlara hizmet etmekte ancak bunun için Olmsted gibi hektarlar değil sadece metrekareler kullanmaktadır. Daha önce işlevsiz olarak kabul edilen alanların rekreasyonel aktiviteler amaçlı kullanımı bir anlamda kentlerin sıkışıklığından kaynaklanmakta, ancak rekreasyona çabuk ulaşma fikrini pekiştirerek yüzyılımızın hız kavramı ile de bağdaşmaktadır. Banliyö tipi yerleşimler ve semt parklarından daha fazla kullanılmaya başlayan kamusal açık alanlar iş saatlerinde, öğle tatillerinde, kamusal hizmetlerin yakınlarında ve benzer kalabalık mekanlarda bolca oluşmaya (oluşturulmaya) başlamıştır. Daha sanatsal, katılımcı hassasiyet bu dönemde ortaya çıkmış ve parklarda daha özgür programlar oluşmaya başlamıştır. Örneğin tartışmalı popüler müzik konserleri. (genelde rock müzik)

Parklar tarihi incelenirken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta park modelinin (ya da formunun) dönemin sosyal ihtiyaçlarından, ideolojik düzenden ve kentlilerin tutumlarından etkilenmesi ve bunları yansıtmasıdır. Parklar tarihi modellere ayrılabilir, birbirinden kesin farkları olabilir ancak hiçbir model asla ölmez. Tarihin herhangi bir döneminden bir dilim alınsa bu modellerin herhangi birisine rastlamak mümkündür. Günümüzde bu modellerin hepsini yansıtan parklar mevcuttur.

Örneğin oyun alanları keyif bahçelerinin içine girmiştir. Kimse hangi modelin en iyi olduğunu ya da hangi modelin kime hizmet ettiğini tam olarak bilmemektedir ve bu nedenle her modelin karakteristiklerini taşıyan çok sayıda alternatif alan oluşturulmaya çalışılmaktadır. Şu andaki mevcut, gelişen ihtiyaçlarımız ve davranışlarımız ileride ortaya çıkacak olan park modellerini şekillendirecektir.

Kaynak:
Changing Roles Of Urban Parks : From Pleasure Garden to Open Space , Cranz, Galen (Berkeley University)
City Parks of Past and Tomorrow, Cranz, Galen (Berkeley University)
Project for Public Spaces
Frederick Law Olmsted ve Çalışmaları, Lisans Tezi, Cüneyt ÇAKAR, Rahşan BUÇANOĞLU, Doç. Dr. Adnan KAPLAN, 2002, Izmir.

Derleme ve Çeviriler : Cüneyt Çakar / Ege .Ü - Peyzaj Mimarı

Reform Parkları

Reform Parkları
Reform Parkları� nın en önemli elementi olan Oyun Alanları (Playground) adını da eski model olan Keyif Alanları�na (Pleasure Ground) olan karşıtlıklarından almıştır. Artık doğanın keyfini çıkartmak ve ruhunu zenginleştirmenin zamanı değildir, bu eski ve demode bir rekreasyon biçimidir, yeni dönem oyun dönemidir! 1880� li yıllardan itibaren kent plancıları çocukların oyun oynayabileceği kent içi mekanlar talep etmiştir. Bu dönem aynı zamanda Peyzaj mimarlığının progresif (gelişimci) dönemi olarak da adlandırılabilir. Progresifler insanların günübirlik kent dışına ya da kent sınırlarına gidip rekreasyonel aktivitelerde bulunmaları yerine kent içinde her an kullanılabilecek mekanlar hayal etmişlerdir. İşte bu iki fikir (çocuk oyun alanları ve kent içi lokal parklar) reform parkları denilen modeli ortaya çıkartmıştır. Bu aynı zamanda amerikan park tarihinde kayıt edilen en köklü değişimdir.

Semt parkları olarak adlandırılabilecek olan lokal parklar genellikle bir iki blok büyüklüğünde ve genelde yerleşimler tarafından çevrelenmiş halde, yürüyüş yolları birbirine genelde dik, oturma elemanları da birbirine paralel yerleştirilmiş mekanlardır. Park mobilyaları genelde fabrikalarda ya da alışveriş merkezlerinde kullanılan mobilyalardan farksızdır. Reform parkları ile birlikte yeni bir mimari yapı da kendini parklar içinde göstermeye başlar. �Field House� diye anılan bu yapılar içinde duşlar, tuvaletler, toplantı odaları ve jimnastik ekipmanları bulunmaktadır. Bu binalar mimari olarak keyif bahçelerinin pitoresk yapısı ile taban tabana zıttır. Oyun alanları ve elemanları binanın etrafında dikdötgensel bir şekilde dizilir. Mevsimlik çiçek ve çiçekli çalıların kullanımına bu park modelinde artık bolca rastlanmaktadır. Bu parklar genelde binalar tarafından gölgelenen biraz boğuk ve genelde sıkıcı mekanlar olabilmesine karşın insanların dönemsel ihtiyaçlarına yeterince karşılık verebilmiştir.

Bu parklarda pek çok etkinlik düzenlenmekte ve bunlar genelde profesyonellerce organize edilmektedir. Artık rekreasyon için aile kavramı eskisi kadar önemli değildir. Her yaştan ve cinsiyetten insanın zaman geçirebilmesine yönelik aktivitelerin genelde çoğu çocukların eğlenmesini amaçlamıştır.

Park hareketi ile rekreasyon hareketi arasındaki bölünme de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Aktif ve pasif rekreasyon kavramları arasında bugüne kadar süren çatışma da bu dönemde doğmuş ve alevlenmiştir. Reform parkları genellikle çalışan kesime hitap etmiştir. Aristokratlar, iş adamları ve elit profesyoneller genellikle bu tür meakanlardan uzak durmayı tercih etmiştir. Bu parkların fiziksel egzersiz, denetim (velilerin denetiminde oynayan çocuklar) ve organizasyon mantıkları üzerine kurulması bir anlamda endüstriyel kültürün de görüşlerini yansıtmaktadır.

REKREASYONEL TESİS

Bu dönemin sonu olarak kabul edilen 1930 yılına kadar parklar sosyal reformlarda öncü mekanlar olarak görülmüş ve sosyalleşme, modernleşme, birliktelik gibi sosyal değerlerin güçlendirilmesi amacı ile planlanmış ve tasarlanmıştır. Oysa bir sonraki park modelimizi de oluşturacak olan düşünce değişikliği ile bu düşünce terk edilmiş ve rekreasyonel hizmetler bir kamu hizmeti şekline bürünmeye başlamıştır, tabii amaç rant ve oy kaygısıdır. Rekreasyon kavramının belli bir yaş grubuna hitap etmesi devri sona ermiş, artık hedef kitle tüm insanlar olarak belirlenmiştir.

1930�da Robert Moses New York City Parklar Departmanı� nın başına getirildiğinde bu dönem başlamış kabul edilmektedir. Moses kesin bir ifadeyle �Bundan sonra parklarla nelerin aşılabileceği üzerine absürd konuşmalar yapmak yerine rekreasyonel hizmetleri yerine getirmeye çalışacağız� demiştir. Bu dönem �Rekreasyonel Tesis� dönemi olarak da adlandırılmaktadır. Bunun nedeni artık mimari olarak binaların yerini ciddi tesislerin almasıdır. Örneğin bu dönemde yüzme havuzları, basketbol, futbol ve beyzbol sahaları çok popüler olmuşlardır. velilerin çocuklarını gözetim altında tutma isteği devam etmektedir ve bu tür tesisler bu iş için çok uygundur.

Robert Moses basitçe insanların paralarının park yapımında kullanıldığı ilk iki dönemi eleştirmiştir. Daha önce park plancıları başardıkları şeyleri sıralamak durumunda kaldıklarında sınıf farklarını azalttıklarını, göçmenleri sosyalleştirdiklerini, salgın hastalıkların yayılmasını önlediklerini, insanları eğittiklerini sayarlar ve yaptıkları masrafların buralara gittiğini anlatmak durumunda kalırlardı. Ancak Moses döneminde parklar bu tür açıklamalar gerektirmeyen kamusal hizmetler haline dönüştürülmüştür. Bu acıklı bir dönemdir çünkü bu dönemin herhangi bir sanatsal vizyonu yoktur. Sanatsal vizyonu yoktur çünkü sosyal bir vizyonu da yoktur. Bu dönemde yetişen insanların büyük bir kısmı için parklar sıkıcı mekanlar olarak görülmektedir.

Bu dönemde üç önemli akım (profesyonelleşme, standardizasyon ve banliyöleşme) park evrimi üzerinde ciddi etkiler bırakmıştır. Parklar departmanındaki tüm sosyal jargonlar yerini park yönetimi, kamusal hizmet gibi ilkelere bırakmıştır. Parkların organizasyonel yapısındaki standardizasyondan kaynaklanarak park tasarımları, park mobilyaları ve aktiviteler de sıradanlaşmaya başlamıştır. Sadece tasarruf amaçlı birbirine ne topografik ne de sosyal yönden benzeyen iki farklı mekana aynı çocuk oyun aletleri kurulabilmektedir. Jimnastik malzemeleri, piknik masaları, çitler ve hatta rekreasyon merkezleri bile çok sayıda sipariş edilerek pek çok yöre aynı dizaynlar yerleştirilebilmiştir.

Banliyö tipi yerleşimlere geçilmesi ile insanlar rekreasyonel ihtiyaçlarını kendi bahçelerinde karşılayabilir hale gelmiş olmalarına rağmen futbol, basketbol gibi sporlar ve benzer etkinlikler için geniş açık alanlara ihtiyaç duymuşlardır. Kent parkları, sadece spor amaçlı ya da fiziksel diğer aktiviteler için kullanılmaya başlandığından zaten sıkıcı olan yapıları sayesinde daha da sıkıcı hale gelmiş ve insanlar dikkate değer bir şekilde bu mekanlardan uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu dönemin de sonu yaklaşmaktadır.

Kaynak:
Changing Roles Of Urban Parks : From Pleasure Garden to Open Space , Cranz, Galen (Berkeley University)
City Parks of Past and Tomorrow, Cranz, Galen (Berkeley University)
Project for Public Spaces
Frederick Law Olmsted ve Çalışmaları, Lisans Tezi, Cüneyt ÇAKAR, Rahşan BUÇANOĞLU, Doç. Dr. Adnan KAPLAN, 2002, Izmir.

Derleme ve Çeviriler : Cüneyt Çakar / Ege .Ü - Peyzaj Mimarı

Park modelleri

Park modelleri
Peyzaj Mimarlığı tarihi süreci

Park modellerini incelemeden önce söylenmesi gereken en önemli şey aşağıda anlatmaya çalışacağımız modellerin ihtiyaçlardan dolayı ortaya çıktıkları ve genelde bu ihtiyaçların da sosyal bir boyutu olduğudur. 19. yüzyılın ortalarına kadar kentlerin doğa ile olan olumlu ilişkileri sanayileşme ile birlikte yerini materyalizmin ön plana çıktığı bir rant modeline bırakmıştır. George Orwell� ın Yeni Dünya isimli ütopik kitabında tanrılaştırılan Ford seri üretimi bir milat olarak kabul edildiğinde bugünden sonraki kent planlaması ve bu planlama içinde insanların manevi yeri çok köklü bir değişime uğramıştır.

Büyük üretimler yapan büyük fabrikalar ve bu fabrikalarda çalışan insanların bir arada yaşamasını gerektiren sıkışık kentler artık kaçınılmazdır. Nitekim 19. yüzyılın başında nüfusu 60.000 olan New York kenti 19. yüzyıl ortalarında 300.000 kişiye ev sahipliği yapmak zorundadır. Bu döneme kadar insanların her türlü rekreasyonel ihtiyaçlarını karşılamaları için yaşadıkları yerleşimler yeterli imkanları sunabilmekteyken, yeni sıkışık kent modelinin ızgarasal düzeni içinde bir yerden bir yere gitmek zaman alıcı ve pahalı bir hale geldiğinden ya yeni rekreasyonel aktivitelere ya da yeni rekreasyon alanlarına ihtiyaç duyulmuştur.

Bu geçiş dönemine kadar rekreasyonel ihtiyaçlarını karşılamanın ve ruhlarını dinlendirmenin en iyi yöntemi olarak doğayla kucaklaşan insanların ellerinden bu imkan alınmış ve kent içinin sıkışık, steril olmayan, pis ve sıcak sokaklarında insanların mutlu olmaları öngörülmeye başlanmıştır. İnsanoğlunun karakterindeki işgalci ruh her ne kadar doğayı işgal edermiş gibi gözükse de aslında bir anlamda doğa kendisine yapılanlara karşılık olarak insanları yıllarca sürecek olan bir ruhani buhranın içine atıvermiştir. Bu kuyuya her ne kadar teknoloji ve sanayileşme nedeni ile düşmüş olsak da Yaşar Kemal� in önerdiği gibi buradan çıkmamızın tek yolu da teknoloji ve sanayi gibi gözükmektedir. İşte insanların el yapımı cehennemler üretmeye başladığı böyle bir geçiş döneminde karşı hareket kaçınılmazdır. El yapımı cennetler üretmek gerekmektedir. Bunu başarmak için de yepyeni bir meslek ortaya çıkmak zorundadır ve bu meslek de Peyzaj Mimarlığı olacaktır. Park modellerini incelerken mesleğin doğduğu ve en büyük ivmeyle geliştiği yer olan A.B.D.� nin örneklerini incelemekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Yukarıda bahsettiğim yeni rekreasyonel aktivitelerin ya da yeni rekreasyon alanlarının ortaya çıkması gerekliliğinin sonucu genelde Ikinci şık doğrultusunda gerçekleşmiş, insanlar alışageldikleri rekreasyon biçimlerini terk etmek yerine alıştıkları doğa içi rekreasyonel aktiviteleri kentlerine getirmeye karar vermişlerdir. Bu noktada kentlerin hızla artan nüfusları da göz önüne alınarak dev parklar yapmak kaçınılmaz gözükmektedir. İşte bu dönemin (1850-1900) parkları da bu nedenle Keyif Bahçeleri (Pleasure Ground) olarak adlandırılmışlardır. Bu yazı içinde ele alınacak ilk park modelimiz budur.

KEYİF BAHÇELERİ

1840� lardan itibaren şiddetini arttırarak yaygınlaşan sanayileşme ve kentleşme hareketi Amerikan yaşam biçimini değiştirmeye başlamıştır. Kent dışına kaçışların zorlaştığı, kırsal alanların gittikçe insanların yaşam alanlarından uzaklaştıkları bu dönemde insanlar işyerlerinden (çoğunlukla fabrikalar) uzaklaşamamaya başlamışlardır. Tüm bunların yanısıra birbirine tahammülü gerektiren kentsel yaşantı deneyimi daha henüz çok taze olduğundan insanlar ciddi anlamda stres ile boğuşmak durumundadır. Kaçacak ruhani limanlar aranmaya başlanmıştır. Basit bir mantıkla (insanlar kent dışına çıkamıyorlarsa kent dışını kentin içine getiririz) Keyif Bahçeleri birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır. Keyif Bahçeleri genel olarak geniş parklardır, binaların Ikincil planda tutulduğu pastoral Peyzaj idealindeki rüya bahçeleridir bir anlamda. İşlevleri doğayı simüle etmektir.

Bu dönemin en önemli ismi şüphesiz Peyzaj mimarlığının da babası kabul edilen Frederick Law Olmsted� dir. Olmsted bu park modelinin insanları sadece mutlu etmesini ummuş ve gençliğinde bolca yaşadığı pastoral Peyzaj deneyimlerini bu alanlara en iyi şekilde yansıtmaya çalışmıştır. Bu alanlar elbette doğa kadar kışkırtıcı ve düşündürücü değildir ancak bahsi geçen pastoral Peyzaj konsept olarak vahşi-saf doğa ile kentin sınırlı-uygar doğası arasında bir orta noktadır. Bu parklar çok aktif mekanlardır, bu dönemde çeşitli programlar, spor müsabakaları çok popülerdir. Ancak bu parkların tasarımı Peyzaja kesin bir minnettarlık, takdir duygusunu da barındırır ki bu özellikleri bu parkların �pasif� öğeleri olarak yanlış değerlendirmelere de yol açmıştır. Bence daha doğru ifade �düşünmeye sevk edici� dir.

Bu model çok zengin bir modeldir çünkü hem aktif rekreasyona hem de pasif (veya düşünmeye sevk edici) rekreasyona olanak sağlamaktadır. Bu parkların en büyük dezavantajları kent merkezlerinde bu parklar için yeterli alanların bulunamaması ve parkların amaçlarının aksine kentin uç noktalarına doğru kaymalarıdır. Ulaşımın pahalı olduğu dönemde bu parklar maalesef gene zengin sınıfın süslü arabaları ile kendilerini teşhir ettikleri birer vitrin olma yoluna girmişlerdir. Pek çok yerden büyük miktarlarda göç alan dönemin A.B.D.� sinde ciddi anlamda bir ötekileşme kendini göstermeye başlamış ve bu parklar bu insanların biraraya gelip önyargılarını yıkacakları bir mekana olan ihtiyaca cevap vermeyi amaçlamıştır. Kamusal açık alanların tümünün tarih boyunca altında yatan demokrasi kavramı köleliği yeni terk etmiş, aradan 150 yıl geçtikten sonra bile ırklar arası ilişkilerinde sakatlıklar bulunan bir toplumun emekleme döneminde kendini ortaya koymaya çalışmıştır. Yaşam alanları için kızılderilileri ortadan kaldıran bir toplum rekreasyon alanları için de benzer davranışlar içine girmekten elbette çekinmemiştir. (Bkz. Central Park arazisi içinde kalan Seneca Yerleşimi� nin başına gelenler)

Bu park modelinin tasarımsal özellikleri ise oldukça zengindir. Pek çok değişik türde ağacın genellikle geniş bir çim yüzeyi çevrelediği, tepelerin arazi plastiğini hareketlendirdiği, yavaş akımlı bir suyun genelde araziyi boylu boyunca katettiği, geniş yansıma havuzlarının Peyzaja zenginlik kattığı tasarımlardır. Düzenli ve mızmızlık yapmadan kullanılan mimari öğeler, heykeller, çiçek tarhları görsel zenginliği pekiştirerek insanları biraz olsun kentin gürültülü, pis, stresli ortamından uzaklaştırmayı amaçlamıştır. Olmsted, bu parklarda mevsimlik çiçekleri ya da çiçekli süs Bitkilerini tercih etmektense daha doğal daha vahşi çalıları ve ağaçları kullanmayı yeğlemiştir. Bunun nedeni bu tür Bitkilerin çok fazlaca yapay olmaları ve zaten kent içinde pek çok yerde bulunmalarıdır. Olmsted insanların bu parklarda kendilerini vahşi doğanın bir parçası olarak hissetmelerini istemiştir. Keyif Bahçeleri� ndeki yapısal elemanların yapımında hafif malzemeler tercih edilmiş, duvarlardan mümkün olduğunca kaçınılmıştır. Hakim tarz genelde rustiktir. Heykellerin kullanımından mümkün olduğunca kaçınılmıştır. Bunun nedeni heykellerin bir yandan uygarlığı ve medeniyeti temsil etmesi, bir yandan da aşırı derecede aristokratik Avrupa formal bahçelerini hatırlatmasıdır.

Park içindeki yürüyüş yolları ve diğer yollar kent yollarından farklı olarak eğriler şeklinde dizayn edilmiş ve araç trafiğinden ayrılması öngörülmüştür. Olmsted Central Park� ta bu amaca yönelik olarak birbirleri ile kesişmeyen araç ve yaya yolları sistemini geliştirmiş ve bu model geleceğin şehir plancılığında sıkça uygulanmıştır. Eğer araç ve yaya yolları kesişirse; araç yolu park seviyesinde ise yaya yolu alt geçit şeklinde, yaya yolu park seviyesinde ise araç yolu üst geçit şeklinde dizayn edilmiş ve asla bir yayanın karşıdan karşıya geçmesine gerek bırakılmamıştır. (1950� lerin araç trafiği düşünüldüğünde kolay gibi gözüken bu sistem bugünün Manhattan� ında bile hala işe yaramaktadır. Manhattan� ın en işlek yolları Central Park içinden geçmektedir ve bu durum yayaları rahatsız etmemektedir.) Bu dönemin aile yapısı kentleşme ile yavaş yavaş dejenere olmaya başlamış ve bunu gören tasarımcılar parklarında ailelerin bir arada rekreasyon yapabilmesini amaçlamıştır. Geniş çim yüzeyler piknik ve oyun aktivitelerine olanak tanır.

Sanayileşme ve kentleşmenin ilk adımlarının atıldığı ve bugün çok derinden hissettiğimiz yan etkilerinin ilk defa görülmeye başlandığı bu dönemin karşı hareketi niteliğindeki bu kamusal açık alanlar bir anlamda Peyzaj mimarlığının emekleme dönemini de yansıtmaktadır. Her yeni doğan canlı gibi bu dönemin rekreasyon alanları da saf bir duyguyu temsil etmekte ve önüne ciddi hedefler koymaktadır: İnsanlar kentleşme, sanayileşme ve sosyal sınıflar arasındaki çatışmaların kötü etkilerinden korunacaktır. Sanayileşmenin çevre üzerinde yarattığı tahribat bu dönemde daha hissedilmeye başlanmamıştır ve bahsi geçen açık alanların ekolojik işlevleri çok da önemli değildir. Daha önce de bahsettiğim gibi bir anlamda toplumsal ve yaşamsal dönüşümün yaşandığı bu dönemde rekreasyonel aktiviteler değişme eğilimi göstermiş ancak rekreasyon alanlarının eski rekreasyonel aktiviteleri insanların yakınına getirmesi çabası ile biraz olsun geciktirilmiştir. Bu dönemin bitişine işaret eden 20. yüzyılın başlangıcı ile rekreasyon alanları ve kent içindeki konumlarından çok rekreasyonel aktiviteler değişmeye başlamıştır.

Kaynak:
Changing Roles Of Urban Parks : From Pleasure Garden to Open Space , Cranz, Galen (Berkeley University)
City Parks of Past and Tomorrow, Cranz, Galen (Berkeley University)
Project for Public Spaces
Frederick Law Olmsted ve Çalışmaları, Lisans Tezi, Cüneyt ÇAKAR, Rahşan BUÇANOĞLU, Doç. Dr. Adnan KAPLAN, 2002, Izmir.

Derleme ve Çeviriler : Cüneyt Çakar / Ege .Ü - Peyzaj Mimarı

Bahçe Tasarım Ilkeleri

Bahçe Tasarım Ilkeleri
Bitkiler ve tasarım unsurları


Peyzaj tasarımcılarının tasarımlarının kapsamında “hardscape” (yapısal tasarım) ve “softscape” (bitkisel tasarım) yer alır. Yapısal tasarım, kelimeden de anlaşılacağı gibi birtakım elemanlar (gazebolar, patika-yürüyüş yolları, heykeller-objeler, deckler vb.) içerir. Bitkisel tasarım kapsamına ise canlı materyaller olan bitkiler girer. Genellikle yapısal tasarım, bitkisel tasarım öğelerinin alanda oluşmasından önce tesis edilir.

Evinizde odanızı tasarlarken kullandığınız tasarım ilkelerinin tümü bahçe tasarımlarınız için de gerekli ve geçerlidir. Her iki alanın tasarlanmasında da aynı unsurlara (renk tekstür-doku, şekil, ölçü ve işlevsellik) başvurulur.

En iyi ve en eğlenceli bahçe tasarlama yolu, bu olaya başlamadan önce kendinizi iyi örnekler içinde bulmanız ve araştırmanızdır. Başarılı bahçe tasarımcıları tarafından yazılan kitaplardaki resimlere bakmak, genel ve özel bahçeleri ziyaret etmek, size hoş görünen şeyleri nedenleriyle birlikte zihninize not etmek bu işe girişmeden önce sizin için oldukça yararlı olacaktır.

I-RENK Aynen evinizdeki gibi, bahçe içerisindeki renklerin de bir uyum ve ahenk içinde olması gerekir. Sıcak-parlak renkler; kırmızılar, parlak pembeler, sarılar, turuncular ve altın renkleri bahçe içerisinde sıcak-canlı bir atmosfer oluştururlar. Soğuk-sakin renkler; maviler, pembe ve sarının mat tonları, morlar, beyazlar bahçe içerisinde sakin, barışçık bir hava sağlarlar. Bu renkler aynı zamanda küçük alanları daha büyük gösterir.

Özde dört renk tasarısı vardır; tek renkli alanların tasarımı, çok rengin kullanıldığı alanların tasarımı, zıt renklerin bir arada kullanıldığı tasarımlar, bütünleyici-devam renklerinin bir arada kullanıldığı tasarımlar.

a-Tek Renklerin Bir Arada Kullanıldığı Tasarımlar

Tek rengin hakimiyetinde oluşturulan bahçe tasarımlarında çiçekler genellikle tek rengin tonlarında kullanılır. Bu yöntem özellikle form ve tekstürün ön plana çıkartılmak istendiği durumlar için idealdir.

Örneğin; beyaz rengin baskın kullanıldığı tasarımlar, bütün gün çalışan ve çoğunlukla akşam saatlerinde bahçelerini kullanan insanlar için uygundur. Bu tip tasarılar mimari ışığı da güzel bir biçimde yansıtır, estetiği görünür kılar. Beyaz çiçekler huzur verici, seçkin ve güzel kokularıyla bahçe tasarımına destekte bulunurlar.

b-Çok Rengin Kullanıldığı Alan Tasarımları Çok rengin bir arada kullanıldığı tasarılarda bütünlüğü ya da kontrası sağlamak esas olmalıdır. Renkler canlı veya sade (yumuşak) olabilir, ancak renk teorisi içinde temel prensiplere bağlı kalınarak başarı yansıtılmalıdır. Örneğin; beyaz renk iyi bir tamamlayıcı veya iyi bir kontras oluşturucu renktir. Ancak diğer tüm renklerde olduğu gibi beyaz da bu amaçlara hizmet edecekse cömert kullanılmalıdır.

c-Zıt Renklerin Bir Arada Kullanıldığı Alan Tasarımları Zıt renk tasarıları,renk dairesinde karşılıklı alanlarda bulunan renklerle (örneğin; kırmızı ve yeşil, turuncu ve mavi) yapılır. Bu özellikte bahçeler çokça dramatik olmaktan uzaklaşırlar, etkilerini zıtlıklarda yansıtırlar. Koyu mavi Campanula ile turuncu mevsimliklerin bir arada kullanıldığını düşünün... ya da koyu yeşil bir bitkinin fon olduğu parlak kırmızı çiçeklerin nasıl bir etki yaratacağını...

d-Bütünleyici-Devam Renklerinin Bir Arada Kullanıldığı Tasarımlar Devam renkleri, renk dairesi üzerinde birbirinin ardından gelen renklerdir. Mor ile mavinin, pembenin ve bu renklerin tüm tonlarının bir arada kullanıldığı tasarımlar örnek gösterilebilir.

İyi tasarlanmış bahçelerde ağaç yaprakları şekilleriyle, dokularıyla ve renkleriyle uzun süreli çekiciliklerini senelerce sergileyebilirler. Unutulmamalıdır, yapraklar kırmızı, beyaz, gri, gümüş, mor olabilir ve yemyeşil bir ormanda bu özellikleri ile bu bitkiler kendilerini gösterebilirler.

Kaynak: Better Homes

Çeviriler: Ayşegül AYDIN / Peyzaj Mimarı-İstanbul Üniversitesi